Afleveringen
-
“Çıldırmamanın meziyet sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz” cümlesini duydum geçende. “Zor
günlerden geçtiğimiz bu günlerde” diye devam ediyordu. Nasıl da korku ve kaygı fısıldayan söylemler
bunlar. Yaşadığın her şeyin herkes tarafından yaşanan normal bir şey olduğunu söylediği gibi şikâyet
edersen “zaten her şey zor” diyerek alttan alta bir susturucu görevi de içeriyor. Derdini de
anlatamayacaksın yani. -
İşten yana sıkıntı yaşamıyorsun ya da en zorlandığın sene olmasına rağmen notların iyi.
Beklemediğin halde maddi açıdan iyi gidiyorsun ve projelerin önü açılıyor. Arkadaşların ve ailenle bir
sorunun yok ve böyle giderse planladığın şeyler aksamayacak “ama”. Ahh o kocaman “AMA” lar,
bırakmıyor peşini. Neden bir türlü ikna olamıyorsun mutlu olduğuna? Sanki mutluluk sana haram gibi.
Literatüre gölge olarak girip araştırmalardan galip olarak çıkan bir konu bugünkü konumuz: Mutlu olma
korkusu: namı değer Çerofobi.
Haydi konuşalım…. -
Zijn er afleveringen die ontbreken?
-
Canını yaktı birisi ve sen öç duyguları içindesin. Canının yandığı yerden hatta mümkünse misli ile
yakmak istiyorsun karşıdakinin canını. Planları kuruyor bozuyorsun, kuruyor bozuyor ama hiçbir planı,
karşılığı, cevabı yeterli bulmuyorsun. Ne yapmalı ki pişman etmeli sana yaptığına? Ne yapmalı ki iyi bir
can yakmalı? İntikamın kör kuyularına nazır hayaller kuranlar bugünkü konumuz haydi konuşalım…
İntikam dediğin derinde bir kesik. Sızladıkça hatırlatır kendini. Sızının diyetini ister. Darbeyi
aldığın an intikamın gölgeleri düşmeye başlar içine. Ece Temelkuran’ın da dediği gibi: “Yaralar bir kez
açılınca yarasız olmak diye bir şey yok, yaradan sonra sadece intikam var” olur.
Hadi konuşalım :)
Ümran. -
Lütfen “çıkma teklifi” nedir bilmeyenler; birbirinin her şeyini en ince ayrıntısına dek internette
bulamamanın ne demek olduğundan bir haber olanlar; elinde sınırsız telefon, mesaj ve görüntülü
görüşme hakkı olmadan biri ile ne yapacağı konusunda fikir fukarası olanlar hemen çıksın kayıttan.
Zira sana fazla nostaljik hatta bir miktar banal geleceğiz arkadaşım. Olsun, ben demode terapist
olmayı göze aldım ve içinizden bolca konuşup, bireysel terapilerinizde sıkça anlattığınız bu konuyu
sesli şekilde konuşacağım. Çözüm vermek adına da konuşmayacağım üstelik. İçinizde olanları
seslendirmek için yapacağım. Belki arada bir, bir araya gelip isyan tohumlarını ekersiniz diye. Nasıl
mı?
Haydi konuşalım…
Ümran. -
İki kişilik bir kararın orta yerinde hep ailesi duruyor. Bir yere mi gideceksiniz, onay alması gerek.
Bir şeye mi karar vereceksiniz, önce ailesine danışmalı. İlişkinin başında “Ne güzel, ne kuvvetli bağları
var” dedirten durum sana tuhaf gelmeye başladı. Başladığınızda, seni kendi halinle beğenen partnerin
yavaş yavaş ailesinin ne istediğine dair mesajlar verip seni oralara çekmeye çalıştığında bir duruyor ve
düşünüyorsun neler oluyor? Belki de ilişki kısmını çoktan geçtin, bu yaşananların siz ayrı bir aile
kurduğunuzda düzeleceğini düşünerek evlilik yoluna girdin. Ancak eşin ailesi olmadan karar vermeyen,
verse de vicdan azabı çeken belki de ailesi tarafından sessizlik ve tavırla cezalandırıldığı için bunu
sürdüremeyip ailesinin yolundan giden biri olarak kalmaya devam etti. İlişkiler Galaksisinde hiç
bitmeyen savaş konusu, ailesinin yörüngesine saplanıp kalanlar bugünkü konumuz.
Haydi konuşalım,
Ümran. -
Sana hayatını anlat neler yaşadın, neler atlattın desem ne anlatırsın? Başına gelen kötü
şeyleri? Alamadığın terfileri? Sırtında skor tabelası gibi duran bıçakları ya da bilemedin kaçan
fırsatları? Zamanında dedenin almadığı şimdilerde değerinden çıldıran arsaları? Ne çok kaybedilen ve
üzen şey var değil mi hayat destende? Hepsi nasıl da olumsuz? Peki ya gerçekleşemeyen güzellikler,
olamayan hayallerin? Travma denen takılıp kalma hali hep acı verici, olumsuz yaşantıdan mı doğar
sevgili dinleyen? Acı veren her şeyin kaynağı olumsuz mudur? “Gerçekleşmeyenin Yarattığı Kırıklık”
bugünkü konumuz,
Haydi konuşalım :)
Ümran. -
İş yerine, okula, aileye yeni biri geldi. Tanıştın ve senin için başladı mücadele. Hayatında
bulunan herkes gibi o da seni sevmeli. Ya sevmezse? Ya hakkında kötü düşünürse? Seni, seni,
“herkesin sevdiği” seni… Kendisinden vazgeçmek pahasına “herkesin bir şeyi” olmaya çalışan” herkes
tarafından sevilmeliyim’ciler bugünkü konumuz
Haydi konuşalım…
Ümran. -
Bir sorunun mu var? Ya seninle ya da seninle alakalıdır. Yaptıkların ve yahut yapmadıkların,
sevdiklerin ya da vazgeçtiklerin. İçinde bulunduğumuz sistem, gurulardan öğüt alınan altın çağı
kapsıyor. Bir video, bir podcast ya da bir paylaşım kadar uzak reçeteler. Senin kendine söylediğin
“Ama, fakat, bak aslında” ların yanında bir de “Sen ne yap biliyor musun?” cular dolu. Kaçışın yok ya “
Ben, ben,ben” diyecek ya da seni işaret eden parmakları takip edeceksin. Başka bir seçenek yok mı
diyorsan neyin içinde olduğunu fark edip bu zalim sesi susturacaksın. İyimserliğin zalim tarafı ile
yüzleşemeyenler bugünkü konumuz.
Haydi konuşalım :)
Ümran. -
Oldu ya bir hata yaptı karşındaki sana. Canın yandı. Artık eğilmem dediğin yerde çıktı kamburun. Savunmasız anında karşıdakinin büyük yanlışı ile kalakaldın. Ne yapacaksın? Muhtemelen bekleyeceksin. Çok kırıldım diyecek hatta asla affetmem diyecek ama kırıldığın yerde tamiri bekleyeceksin. Ya tamir etmeye yanaşmazsa? Ya hataya hata ile karşılık veriyorsa? Telafisi mümkün anların telafi etmeye yanaşmaz aktörleri bugünkü konumuz. Haydi konuşalım.
Ümran. -
Çevren ve arkadaşların tarafından tam bir “kötü gün dostu” olarak tanımlanıyorsun. Ailen,
arkadaşların, işin, evinde beslediğin ve sokaktaki hayvanlar; hepsi seni bekliyor. Kendini onlara adadın
adeta. Çevrendekiler mutlu olsun, talepleri yerine gelsin diye çırpınırken onların mutluluğu ile sen de
mutlu oluyorsun. Ancak bu mutluluk bazen derin bir acıya dönüşüyor; çünkü kendi hayatından verme
pahasına onlar için büyük fedakârlıklar yapan sen aynı karşılığı alamıyorsun sanki. Fedakârlıkları ile
kendini feda edenler bugünkü konumuz,
Haydi konuşalım…
Ümran. -
Afetler peşimizi bırakmıyor. Kötü haberler aldıkça içine çekiliyorsun. İşler dağ gibi büyüyor ve
git gide üzerine yıkılıyor sanki. Çevrende türlü haksızlığı bertaraf etmeye çalışırken temel yaşam
gereçleri ile ilgili sıkıntılar yaşadığını söylüyor kimileri. Büyük şehirlerde kafanı dağıtacak, ara sıra
kaçacak küçücük alanlar bulmak bile çok zorken birçok sorumlukla baş etmeye çalışıyor, senden
beklenen taleplere yetişmeye çalışıyorsun. Aslında bir alanda, bir şekilde sen “hep” çalışıyorsun. Bu
çaba bir yerden sonra fazla mı geliyor yoksa saydıklarım olmadığı halde sabrının sınırına mı
yaklaşıyorsun? Hiçbir şeye tahammülü kalmadığını düşünenler bugünkü konumuz ,
Haydi konuşalım...
Ümran :) -
Ağır bir sisin, sessiz ve yankılı konuşmaların olduğu bir yer dünya senin için. Üzerinde tonlarca
yük var ama yürüyebiliyorsun. Ruhun bedeninden ayrılmış gibi ama nefes almaya devam ediyorsun.
Ne konuşup aktarmak, ne birilerine dert yanmak azaltıyor içindeki acıyı! Her an gözlerin dolabilecek
ama bir anda katılaşabilecek gibisin. Kimse alamayacak bu yükü senden, kimse anlamayacak!
Paylaşılmayacak kadar kendini dayatan bir yalnızlık “Yas” kederin en derin, en tek başınalıkta ısrar
edeni… -
Kömür yığını altında can veren madenciler; devrilen trenler; patlayan bombalar; sınırlardan
içeri giren binler; sınırları ya da şehirleri koruyanlara yönelik can yakan saldırılar; cayır cayır yanan
ormanlar… Yol ortasında, çocuklarının önünde öldürülen kadınlar; dibe vuran ekonomik göstergeler;
Van’da, Elâzığ’da, İzmir’de canımızdan can alıp uyarı verdiği halde 12 ilde insanımızı ellerimizden
çekip alan sarsıntılar; sarsıntılardan kurtulanları vuran seller, yağmurlar rüzgârlar… Tüm bunların
yanında her olaydan sonra “hayatın normale dönmesi gerektiğinden dem vuran” birileri ve bunu nasıl
olacağını sorgulayan sizler. Candan Erçetin’in “Ben Kimim” şarkısı ile yapılan deprem klibine denk
geldim geçenlerde, şarkının sözleri öyle uydu ki bu çerçeveye: “Geçimsiziz bugünlerde /Kimsesiz,
değersiz hissediyoruz bu ellerde /Sanki çaresiziz doğduğumuz yerde”. Tam da podcastin başlığını
soruyordu yorumlarda biri: “Biz bu travmaları nasıl atlatacağız?” Değil mi ama ? Bir yolu var mı bunca
olay içinde travmasız kalmanın? Granit bir tava gibi, her seferinde normalin yolunu bulmanın? Var mı
gerçekten?
Haydi Konuşalım...
Ümran. -
Canından can
çekilmişçesine acı duyan can insanlar. Kolektif ve devasa bir travma yaşıyoruz. Yüreğini işe koşan
herkesin yüreğine yapışacak bir travma. Orada olmak: Depremden kurtulmak, enkazdan kurtulmak,
enkazdan eksilerek çıkmak, enkazdan yapayalnız çıkmak, yaralı ya da bir uzvunu kaybederek
hastaneye kendini atmak, enkaz başında saatlerce sevdiklerinin seslerini dinlerken o sesler
cılızlaştıkça aklını ve bedenini ayakta tutmaya çalışmak, ellerinle tonlarca ağırlıktaki enkaza savaş
açmak…
Hadi Dertleşelim...
Ümran. -
Sırtında bıçakların ağırlığı ile yürümeye çalışanlar iyi bilir. Sızısı fena; yarası derindir. Ancak
ağır bir bıçağı, belki de birden fazla bıçağı, taşımak bir süre sonra bunca yükle yürüyemez hale getirir.
Aldığı darbelerle barışmaya çalışanlar bugünkü konumuz
Haydi konuşalım…
Ümran. - Laat meer zien